Prof.Dr.Necdet ÜNÜVAR'ın, Sağlıkta Şiddet Meclis Araştırma Komisyonu Hakkında Genel Kurul Konuşması 30.05.2014TUTANAK HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI Dönem: 24 Yasama Yılı: 4 Tarih: 28.5.2014 Birleşim: 94 Ham Tutanak Sayfası:247- Konuşmacı: NECDET ÜNÜVAR Seçim Çevresi: ADANA Tutanak Metni: (10 / 49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NECDET ÜNÜVAR (ADANA) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu hakkında Komisyon Başkanı sıfatıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, sağlık gerçekten çok önemli, şiddet de çok önemli. Belki sözümün en başında ifade etmek gerekir, yeni bir polemik konusu açmak istemiyorum ama her şey siyasetin ilgi alanındadır, siyaset her konuyla ilgilenir, şiddet de yine siyasetin ilgi alanındadır, spor da, sağlık da; kadına şiddet, çocuğa şiddet, sokaktaki şiddet, her türlü şiddetle siyaset ilgilenir ama şiddet üzerinde bir siyaset yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Biz açıkçası dört aylık Komisyon çalışmalarımız esnasında iktidarıyla muhalefetiyle şiddetle ilgili gerçekten çok verimli çalışmalar yaptık. Şüphesiz tartıştık, şüphesiz anlaşamadığımız noktalar oldu, şüphesiz birbirimizi yanlış anladığımız noktalar oldu ama en son birleştiğimiz hususta sağlıktaki şiddetin son derece önemli olduğunu ve her bir şiddet hadisesinin istatistiklerden bağımsız bir şekilde önlenmesi gerektiğini ifade ettik ve yine ediyoruz. Tabii, esasında bizi takip eden yüz binlerce sağlık çalışanı da vardı. 621 bin 286 kişi bu Komisyon çalışmalarının en son görüşmelerini de takip ediyordu. Maalesef benim konuşmam Meclis televizyonunun yayında olmadığı bir saate denk geldi. Onlara mensup olmaktan gerçekten şeref duyduğum, onur duyduğum sağlık çalışanlarına şükranlarımı ifade etmek isterdim. Onlar çok fedakârca, cefakârca çalışıyor ve 77 milyon insanımıza, hatta zaman zaman yurt dışından başka ülkelerin vatandaşlarına da gerçekten büyük bir saygıyla, büyük bir fedakârlıkla sağlık hizmeti sunuyor. Keşke onlara da canlı yayın devam ederken şükranlarımızı sunabilseydik ama her ortamda onlara medyunu şükran olduğumuzu da ifade etmemiz gerekiyor. AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkanım, önerelim, açsınlar lütfen. Sizi de dinlesinler, mutlu oluruz. NECDET ÜNÜVAR (Devamla) - Efendim, kuralı bozmayalım bence. Kuralı bozmamak adına ben bu konuşmamı kendi İnternet siteme de koyacağım. SAKİNE ÖZ (Manisa) - Bozalım, bizce sakıncası yok. AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bizce bir sakıncası yok, memnun oluruz. NECDET ÜNÜVAR (Devamla) - Onun için, kuralı bir kişi için bozmak bence doğru değil. O da başka bir konudaki sıkıntıyı beraberinde getirebilir. Ama biz onlara olan sevgimizi, saygımızı her ortamda ve her durumda ifade ediyoruz gerçekten. Ben de siyasetten sonra da, yine, sağlık mensubu olmanın onurunu, gururunu bugüne kadar taşıdığım gibi bundan sonra da taşıyacağım. Şimdi, aslında, hepimiz sağlık çalışanları olarak bir aileyiz ve 77 milyon insana din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksiniz, onları herhangi bir ayrıma tabi tutmaksızın hizmet veriyoruz onurla, gururla. Sağlık hizmetleri gerçekten çok önemli bir hizmet değerli arkadaşlar, ertelenemez bir hizmet. Yani sağlık hizmeti verilmesi gerektiği zaman o hizmetin en uygun şartlarda en hızlı ve en kaliteli şekilde verilmesi gerekir. Özelliği yüz yüze verilmesi yani uzaktan kumandayla sağlık hizmetinin verilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Belki yardımcı olmak mümkün ama gerçek bir sağlık hizmeti yüz yüze ancak verilebilir. Ve bütün dünyada kutsal bir hizmet olarak görülür çünkü acıları paylaşmak, acıları dindirmek çok zor, çok zahmetli ama bir o kadar da mukaddes, kutsal bir görevdir. Ben şimdi olaya farklı bir cepheden yaklaşmak istiyorum. Hepimiz, burada doktor olmayan dostlarımız da var, onlar hasta olduğu zaman veya bir yakını hasta olduğu zaman mutlaka hastaneye gitmişlerdir. Ama acaba hasta olmadan da hastaneye gitme, orada olan biteni gözleme fırsatı bulduk mu? Belki bulamamış olanlar için ifade etmek isterim şöyle küçük bir ufuk turuyla. Hastaneye gittiğimiz zaman, o mesai saatleri içerisinde, özellikle poliklinik hizmetlerinin verildiği, laboratuvar ve görüntüleme hizmetlerinin verildiği yerlerde bir koşuşturmaca olduğunu görürüz, herkesin işin bir ucundan tutmaya çalıştığını görürüz. Ama özellikle mesai sonrasında acil servislerin veya acil hizmetlerin verildiği polikliniklerin yoğunlaştığını görürüz ve orada artık hiç kimsenin uykusundan fedakârlık etmediği zaman fedakârlık yapan az sayıdaki sağlık çalışanının fedakârca o hizmetleri vermeye çalıştığını görürüz. Bunu bir rakamla ifade etmemiz gerekirse, yani bu yoğunluk nedir diye ifade etmek gerekirse belki Türkiye çapında da rakam vermek mümkün ama ben Ankara Numune Hastanesinin 2013 yılı verilerini aldım. Ankara Numune Hastanesinde 1 milyon 542 bin muayene yapılmış 2013 yılında, bir yıl içerisinde. Bunların 196 bini acil servislerde yapılmış, yüzde 12,7 civarında; 52 bin kişi de hastaneye yatmış, yani yüzde 3,3 civarında vatandaş da hastaneye yatmış. Prof.Dr.Necdet ÜNÜVAR'ın, Sağlıkta Şiddet... paylaşan: necdet-unuvar-5 Tabii, bu kadar yoğun bir hizmetin olduğu noktada şüphesiz her bir hadisenin bile canımızı son derece sıktığı ve gerçekten büyük bir ıztırap duyduğumuz şiddet hadiseleri de karşımıza çıkabilmektedir. Tabii, burada şöyle bir algı oluşmasın: Her eline bıçağı alan âdeta doktora, hemşireye saldırıyor değil, Allah'a şükür ki öyle değil ama saldıran var mı? Var. Zaman zaman çok ciddi ölçüde yaralanan kardeşlerimiz oluyor, sağlık çalışanlarımız oluyor; doktorumuz, hemşiremiz oluyor ve zaman zaman da hayatını kaybeden kardeşlerimiz oluyor. Nitekim, bu Komisyonumuz da pek çok önerge sahibi arkadaşımızın ifade ettiği gibi, Rahmetli Ersin Arslan'ın 17 Nisan 2012 tarihinde, tedavi ettiği bir dedenin torunu tarafından bıçaklanarak katledilmesinden sonra kuruldu. Bu Komisyon, pek çok önerge verildi, daha sonra kuruldu. Daha çok acillerde şiddet oluyor demiştik, yüzde 79'u acil ve polikliniklerde oluyor. Daha çok doktorlara, daha sonra hemşirelere şiddet oluyor ve Komisyon raporumuzu yaptığımız sırada, yazdığımız sırada şiddetin yüzde 29'unun yalnızca sözlü, yüzde 15'inin yalnızca fiziksel, yüzde 56'sının da hem fiziksel hem sözel nitelikte bir şiddet şeklinde olduğunu tespit etmiştik. Sözel şiddetin daha çok kadın sağlık çalışanlarına, fiziksel şiddetin ise daha çok erkek sağlık çalışanlarına yönelik olduğunu ve şiddetin daha çok 18.00-24.00 saatleri arasında olduğunu ifade etmiştik. Yani, hem acilde çok fazla hem 18.00-24.00 saatleri arasında çok fazla. Yine, hastaneye gittiğimiz zaman yani özellikle acil durumlarda gittiğimiz zaman en çok yoğunluğun, en çok koşuşturmacanın o saatlerde ve acillerde olduğunu görürüz. Tabii bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Bütün bunlar şiddetin aslında sebeplerinin, özellikle bazı sebeplerinin çok öne çıktığını gösteriyor. Nedir onlar? Uzun bekleme süreleri, sağlık çalışanının yetersizliği, iletişim problemleri, stresli hasta yakınları ve kalabalık gürültülü ortamlar, hasta ve hasta yakınlarının aşırı istekte bulunması, mental ve davranış bozuklukları olan hasta veya yakınlarının olması. Tabii şiddet her alanda var. Sağlıkta, sporda, sokakta kadına yönelik şiddet var. Birkaç konuşmacı arkadaşımız ifade etti -uluslararası bir ifadedir- sağlıktaki şiddet diğer alanlardan 16 kat daha fazla. Bu, işin hassasiyetinden kaynaklanıyor, birazcık da sektörün içindeki hizmetin tabiatından kaynaklanıyor ve insanların herhangi bir hizmeti alması gerektiği zaman bir saniye bile bekleme tahammüllerinin olmadığı bir noktadan kaynaklanıyor. Bütün dünyada şiddet oluyor. En fazla İngiltere'de çalışılmış, yüzde 90 civarında sağlık çalışanlarına yapılan anketlerde, ömründe, meslek hayatlarında bir kez şiddete uğrama oranı yüzde 90 civarında ama Türkiye'yi diğer ülkelerden ayıran, ayırt edici bir özellik var, o da şu: Diğer ülkelerde daha çok şiddeti uygulayan hastalar iken, Türkiye'de yüzde 91 oranında hasta yakınları. Bunda birazcık bizim cümbür cemaat hastaneye gitmemiz veya daha kalabalık, yakınlarla beraber hastaneye gitmemiz de mutlaka sebeplerden birisi olabilir. Şimdi, bazı arkadaşlarımız rakamlar verdiler, şiddetin 5 kat arttığını ifade ettiler ama bu ifadelerin tam olarak gerçeği yansıtmadığını söyleyebilirim. Bunun bir sebebi, daha önceki kayıt sistemlerinin maalesef şiddeti tam olarak tespit edebilmemize imkân tanımamasıdır. Özellikle 2012'den itibaren Beyaz Kod uygulaması yani 113 kodlu telefona veya bir butona basarak -ki daha çok butona basarak sağlık çalışanları şiddete uğradığını ihbar ediyorlarmış Sayın Bakanımızdan biraz önce öğrendim- veya telefonla Beyaz Kod sistemine müracaat ediyor ve orada herhangi bir şiddete maruziyet durumunda olay hem idari hem adli açıdan bir soruşturmaya tabi tutuluyor. O Beyaz Kodla ilgili tabii, bendeki rakam son 1 Haziran 2012 ile 5 Mayıs 2014 tarihleri arasında yani yaklaşık iki yıllık dönemde yargı mercilerine intikal eden 14 bin vaka var, toplam 19.655. Muhtemeldir ki bazıları idari veya adli soruşturmaya tabi tutulmaksızın belki hasta hakları birimini bizim Komisyon çalışmalarımız esnasında sağlık, iletişim merkezi hâline dönüştürmüştü Sağlık Bakanlığı -ki başarılı bir uygulama- belki orada bir kısmı çözülüyor. Şimdi, Beyaz Kod sistemiyle net olarak kayıtlarımız var yani şayet herhangi bir mukayese yapılacaksa o mukayeseyi daha sonraki dönemlerde yapmanın daha sağlıklı olacağını düşünürüm. Yoksa, sayıdan ziyade de niteliğin çok önemli olduğunu ifade etmeliyim yani sayı ne olursa olsun, az veya çok, sayıları yarıştırmanın çok anlamsız bir durum olduğunu ifade etmeliyim. Çünkü, şiddetin ne iktidarla ne muhalefetle alakası var, asıl o hizmeti alacak vatandaşlarımızın hizmeti alıp alamamasıyla alakasının olduğunu ifade etmeliyim, yoksa sayıları yarıştırmak çok da sağlıklı değil, mühim olan o sağlık hizmetini fedakârca yapan kardeşlerimizin huzur içerisinde o hizmeti yapabilmesini sağlamaktır. O yüzden, sayılara çok fazla takılmaktan ziyade özellikle o şiddetin en ücra köşede bile uygulanan şeklini azaltmanın bizim asıl amacımız olması gerektiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim. Tabii, değerli arkadaşlar, Komisyonumuzun rahmetli doktor arkadaşımız Ersin Arslan'ın vefatından sonra kurulduğunu, dört parti grubunun da önergeler verdiğini ifade etmiştim. Ama burada belki dikkatten kaçtı, önerge sahibi arkadaşlarımızın birisi en azından söyler mi diye bekledim ama, önerge sahiplerinden bir tanesi rahmetli Mevlüt Aslanoğlu'ydu. Mevlüt Aslanoğlu gerçekten vefatından büyük üzüntü duyduğum, benim de çok değer verdiğim bir kardeşimdi, insan sevgisi çok yüksekti, sağlık çalışanlarına muhabbeti de hakikaten çok yüksekti, ilaveten, sağlık yatırımlarının bir kısmına da öncülük ettiğinin, bir kısmına da gerçekten bizzat önderlik ettiğinin yakinen şahidiyim. Rahmetle anıyorum Mevlüt Aslanoğlu'nu da bu vesileyle. Kendisinin de sağlıkla ilgili pek çok problemi olmuştu ama sağlık çalışanlarına olan derin muhabbetini sık sık gördük ve birlikte yaşadık. Komisyonumuz bu önergelerden sonra kuruldu ve ilk çalışmasını rahmetli Ersin Arslan'ın ailesini ziyaret ederek, Gaziantep'i ziyaret ederek yaptı, yirmi dört toplantı yaptı, pek çok kurum, kişi ve STK temsilcilerini, meslek örgütü temsilcilerini dinledi, gazetecileri dinledi, hasta hakları derneklerini dinledi, şiddet mağdurlarını dinledi, Sağlık Bakanlığı Müsteşarını dinledi. Gerçekten onlara çok teşekkür ediyorum. Burada bütün uzmanlarımız da Komisyon sıralarında. Onlar da sağ olsunlar burayı teşrif ettiler, çok fedakârca çalıştılar. İktidarı muhalefeti birlikte güzel bir iş yaptığımız kanaatindeyim ve 292 sayfalık Komisyon Raporu'muzun 66 tane önerisi ne kadar hayata geçerse kendimizi o kadar mutlu hissedeceğiz yoksa raporu yazmak veya bir kitap hâline getirmenin çok da önemli olmadığını düşünüyorum yani ne kadarı hayata geçerse o kadarı önemlidir. Bazı konuşmacı arkadaşlarımız bir buçuk yıl sonra gündeme getirildiğini ifade ettiler. Doğrudur, Ocak 2013'te biz Komisyon Raporu'nu Sayın Meclis Başkanımıza takdim etmiştik ama aynı zamanda Sağlık Bakanımıza da takdim ettik ve Komisyon raporumuzu takdim ettiğimiz sıralarda yeni bir Sağlık Bakanlığı değişimi olmuştu, Sayın Mehmet Müezzinoğlu göreve başlamıştı. İlk ziyaretimde bu kitabı takdim ettim ve sık sık ziyaret ettiğim zaman da, her zaman masasının üzerinde ve gündemde olduğunu bizzat gördüm. Ve nitekim değerli arkadaşlar, bu Komisyon çalışmalarımızın içerisindeki çok değerli uzmanlarımızın, Komisyon üyelerimizin, bize sunum yapan kurum temsilcilerinin önerilerinin önemli bir kısmının da, en azından önemsenebilecek bazı önerilerinin de hayata geçtiğini memnuniyetle ifade etmeliyim. Onların en başında şiddetin caydırıcılığının ön planda olması gerektiğini hep vurguladık yani biz şiddetin önlenmesi gerektiğinin daha önemli olduğunu ifade ettik. Onlardan en önemlisi, bir şiddet hadisesi olduğu zaman o şiddeti uygulayan kişinin tutuklu yargılanması önerisiydi ki hem Sayın Sağlık Bakanımız hem Sayın Adalet Bakanımız konuya duyarlı yaklaştılar ve bu konuyla ilgili bir kanuni düzenleme yapıldı. Ve daha sonraki dönemlerde de özellikle mahkemelerin, hâkim ve savcıların sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarında daha az müsamahakâr davrandığını da memnuniyetle görüyoruz. Tabii, bu kültür meselesi. Yani, toplumda, maalesef, özellikle bazı dizilerde falan da yani işte "Hastayı iyileştirmedi. Bunun kafasına vuracaksın, sıkacaksın." gibi esasında basit bir replik gibi görünen ama toplumda geniş yankılar uyandıran birtakım algıları değiştirmek çok kolay değil. O hâkim ve savcılarımızda da -belki bir kısmında olabilir ama- bu algının giderek sağlık çalışanı lehine, dolayısıyla sağlık hizmetlerinin daha uygun şartlarda verilmesi noktasında değiştiğini memnuniyetle görüyorum. Sağlık Bakanlığı, tabii o önerilerimiz doğrultusunda pek çok sempozyum yaptı, pek çok yönetmelik değişikliği yaptı, Çalışan Hakları Güvenliği diye bir birim oluşturdu ki öteden beri Sağlık Şiddeti Araştırma Komisyonundaki doktor arkadaşlarımız özellikle, Hasta Hakları Biriminin şiddeti teşvik ettiğini, dolayısıyla sağlık çalışanlarının da haklarının olduğunu ifade etmişti. Onları biz raporumuza dercettik ve Sağlık İletişim Merkezi hâline gelmesi gerektiğini, hastaların hakları olduğu kadar sorumluluklarının da olduğunun özellikle ortaya konulması gerektiğini ifade ettik. Sağlık Bakanlığımız, çok sevinerek ifade etmek istiyorum ki bu konularla ilgili de gerçekten çok önemli adımlar attı. Ben rakamlar da verebilirim yani rakamlar da aldım ama rakamları, Sayın Bakanımız da burada, belki onun ifade etmesi çok daha doğru olur. Yani fiziki şartların düzeltilmesiyle ilgili, yani güvenlik mensubu sayısının artırılması, belli noktalardaki o kapılarla ilgili en fazla şiddete yol açan noktalarda özellikle birtakım tedbirlerin alınması, güvenlik kameralarının sayısının artırılması ve uygun aydınlatmanın yapılması noktalarında açıkçası Sayın Bakanımızın vereceği bilgilerin çok daha doğru ve çok daha sağlıklı olacağını ifade ediyorum. Ben konuşmamın sonunda, gerçekten 17 milletvekilimizin her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, onlar çok gayret ettiler, zaman zaman bazı görüşlere muhalefet etseler bile o ettikleri muhalefetin sağlık hizmetlerinin daha iyi verilmesi, sağlık çalışanlarının daha huzurlu hizmet etmesi noktasında olduğunun her zaman bilincinde olduk. Onu raporumuzda o şekilde ifade etmeye çalıştık. Uzmanlarımız vardı. Uzmanlarımız çok gayret sarf ettiler bu raporun oluşmasında. Hem eski Sağlık Bakanımıza Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ'a hem mevcut Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na hem rapora olan katkıları hem de raporun hayata geçmesine katkıları sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Medya mensuplarımız çok ilgi gösterdiler. İnşallah raporumuz bundan sonraki süreçte sağlık çalışanlarımızın daha az şiddete maruz kalmasına vesile olur temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyor ve hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) |
1741 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |